Medya içeriklerinin şekillenmesinde “kurum dışı unsurlar” en başta haber kaynağı olarak önemli bir paya sahiptir. Genel anlamda baskı grupları diye nitelenebilecek hükümetler, siyasiler, sivil toplum kuruluşları ve bireysel düzeyde konu teklifçileri ve bunlar gibi medya kurumu dışında bulunan unsurlar, bir şekilde medya içeriklerini etkilemeye çalışır.
Medyaya yönelik baskı unsurlarının “medya yönetimi” demek, medya içeriklerinde neyin, ne zaman, nasıl yer alacağını etkilemek, yönlendirmek ve daha da ileride kontrol altında tutabilmek demektir.
Siyasal anlamda ise medya yönetimi, ister iktidardaki, isterse muhalefetteki partiler olsun, ister seçim kampanyalarında, isterse seçim dışı dönemlerde olsun, siyasilerin yaptıkları eylemlerin ve konuların hakkındaki görüşlerinin duyurulmasını, meşruluk ve destek kazanmasını sağlamak amacıyla sürdürülen faaliyetlerin tümünü kapsar.
DANIŞMANLARIN YAPMASI GEREKENLER
Gazetelere, dergilere siyasetçilerin tanıtım için basın bültenleri hazırlayarak yayınlatma, siyasal reklam hazırlatma, demeç verme, söyleşi yapma, basın toplantısına davet etme, gazetecilerin seçim gezilerine katılmalarını sağlama, gerektiğinde haber sızdırma, fotoğraf çekme olanağı sağlama, partiler ve adaylar lehine haber programları yaptırma, adaylara söyleşi veya talkshowlara katılma olanağı yaratma, kısa demeç ve açıklamalarda bulunma, adayların, liderlerin seçim konuşmalarını yasal sürelerde yapmalarını sağlama, televizyon tartışma programlarına katılma, video filmler hazırlayarak yayınlamak üzere televizyona gönderme, siyasal reklam spotları hazırlayarak yayınlatma, parti kongrelerinden renkli görüntüler verme, seçim gezilerini ve mitingleri görsel bir şölene çevirme, yeni iletişim teknolojilerini (internet) kullanarak web sayfaları hazırlama, seçmenlere e-mail yoluyla ulaşma, web günlükleri oluşturma…
Danışmanlar medya mensuplarını mesleki etkileşim içine sokan siyasal iletişimciler, bu iki grubu uzlaştıran bir “köprü” görevi görür. Çünkü siyasal iletişimciler medya pratiklerini yakından tanımada, medya mensuplarıyla kişisel ilişkiler kurmada ve ikna etme sanatında uzmanlaşmış, iletişim tekniklerini iyi bilen kişilerdir.
BIÇAK SIRTI BİR DENGE
Öte yandan bu köprünün “medya” ayağı açısından durum biraz çelişkili gibi de görünür. Çünkü toplumsal sorumluluk anlayışı çerçevesinde değerlendirildiğinde medyanın kamu yararı gütmesi, kamu bekçiliği yapması, toplumsal dengelerde yasama, yürütme ve yargı güçlerinin arasında dördüncü güç olarak yer alması, tarafsız davranması ve haber vermesi beklenir.
Bu nedenle medya sorumluları, medya içeriklerini etkilemek isteyen baskı unsurlara arasından hangi kanaldan gelirse gelsin, gerçek haber ile “yanlı” ya da “yönlendirme” haber arasında, kimi zaman bıçak sırtı gibi görünen önemli bir dengeyi sağlamak zorundadır. Aksi halde birilerinin “sözcüsü”, “çığırtkanı”, “borazanı”, “yandaşı” ya da “silahı” olma suçlamalarıyla karşı karşıya kalacak ve bu davranışları “etik” bulunmayacaktır.
Bu noktada, işin medya eleştirisi boyutuna daha fazla girmeden “medya yönetimi” yönüne odaklanmak ve konuyu siyasal iletişim anlamında sürdürmek istiyorum. Yazının devamında sizlerle Beyaz Saray’ın medya yönetimine ilişkin olarak Politik İllüzyon ve Medya kitabında W. Lance Bennett’ın aktardıklarını paylaşacağım ve bu çerçevede kimi değerlendirmelerde bulunacağım.
MEDYA İLE DÜZENLİ İLETİŞİM KURUN
“Siyaseti belirleyen yetkililerle basın sorumlularının, gelecekteki haber gündemini planlamak ve devam eden medya kontrol faaliyetlerini değerlendirmek için uzun dönem strateji toplantıları yapmak”.
MEDYAYA HAZIR GÜNDEM SUNUN
Bu adımdan da anlaşılacak şey şudur: Medya yönetimi için “suyun akışına” gitmek yerine, “suyun nasıl akacağını” önceden belirlemek ve ona “yön vermek” olarak da nitelendirilebilecek her gün, düzenli olarak toplantı yapmak gerekmektedir.
Bu şöyle de düşünülebilir: Medya her gün haber bültenlerine koymak üzere konu ya da olay avcılığına çıkmaktadır. Bu konu ya da olaylardan mutlaka biri ya da ikisi büyütülerek manşet yapılacak ya da ilk haber olarak yayınlanacaktır. Peki, biz kendi açımızdan, medyanın bugün hangi olayları avlamasını ve yarın manşet yapmasını istiyoruz? Onlara manşet atabilecekleri hangi cümleyi ya da mesajı veriyoruz? Hangi cümlelerimizin aynen yazılmasını istiyoruz? Mesaj tasarımımız medyanın çalışma düzenine uygun mu?
Suyun akışına gitmek istemeyen, inisiyatifi başka ellere bırakmak istemeyen her kişilik, belki de sabah ilk iş gazetelere bakmadan önce, neyi görmek istediğini ve bunun için önceki gün ne yaptığını aklına getirmelidir.
medya danışmanları, olayları manşete çıkarmak için olay olmayanları dahi medya kuruluşlarına uygun olarak sahnelemek zorunda olduklarının bilincindedirler. Bunun için kimi zaman “sahte olaylar” yaratıldığı ve bir “oyunun” sahnelendiği de bilinmektedir.
HERKES İÇİN FARKLI ŞEYLER HAZIRLAYIN
Herkes için farklı bir sunuş da önemlidir; çünkü hiçbir yayın kuruluşu birbirinin aynı haberle çıkmak istemez. Haberciliğin temel başarı göstergesi “atlatma” haber yakalayabilmektir. O halde yapılması gereken bir başka iş, herkese diğerlerinden farklı işleyebileceği, farklı bir haber sunabilme becerisini gösterebilmektir.
Bu durumu “oltaya balığa uygun yem takmak” olarak da yorumlamak mümkündür. İstemediğin şekilde haber olmak istemiyorsan, istediğin şekilde haber yapılmasını sağlayacak malzeme sağlamalısın.
GÖRSEL UNSUR SAĞLAYIN, TEKRARLAYIN
bütün potansiyel haber yapıcılarına, basına “hep aynı şeyi söylediğimizden emin olun” mesajı vererek, günün gerilimini düşürmek”.
Sanırım en büyük sorunlardan birisi yetkili ağızların birbirinden farklı bilgiler açıklamasıdır. Aynı siyasi partinin farklı kişiliklerinin aynı şeyi tekrarlaması konunun dağılmaması açısından önemlidir. Ayrıca habercilik mesleği açısından da “çelişki”, “kontrast” ya da “zıtlık” her zaman haber değeri içerir. Diğerinden farklı şey söyleyenler, kimi zaman en az diğeri kadar haber değeri taşır.
“Hep aynı şeyi söylemek” bir diğer yandan da aynı şeyi tekrarlamak manasına gelir. Habercilerin sorusu ya da gündemdeki konu ne olursa olsun, “başarılı” bir siyaset adamı, her zaman söylemek istediğini söyler ve artık slogan haline gelmesini istediği kendi medya mesajını verir. O her zaman hangi cümlesinin başlığa çekileceğini bilir ve cümlelerini ona göre seçer.
AYNI AĞIZDAN KONUŞULMASINI TEMİN EDİN
Üst düzey yöneticileri de basın toplantılarına davet ederek onların günün seyrini anladıklarını düşünmelerini sağlamak suretiyle günün haberlerini koordine etmek ve yetkililer bir şey söyleyecekleri zaman aynı ağızdan konuşmalarını ve bunun dışında susmalarını temin etmek”.
Basını takip etmek; onların olayı doğru anladıklarını göstermek için muhabirleri ve patronlarını aramak”.
Başarılı siyaset adamlarının çok önemli bir bölümünün sabah ilk işlerinin gazeteleri taramak olduğu bilinir. Şimdilerde bu iş uzman ekipler tarafından “ilgili” haber ve yazıların derlenip sunulmasıyla farklı bir düzene kavuşmuştur. Ancak bu kez de yayın sayısının fazlalığı, nerede neyin çıktığını takip etme anlamında önemli bir zorluk ortaya çıkarmıştır. Buna karşın her zaman siyasilerin medyayı takip etmesi ve medya içeriklerinden haberdar olması beklenir. Yaygın inanışa göre siyasiler güncel gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmalı ve haberciler sorduğunda verebilecek bir yanıtları olmalıdır.
Medya sorumluları ile “insani düzeyde” iyi ilişkiler kurmak da başarılı siyaset adamlarının en iyi yaptıkları işler arasındadır. Köşe yazarları ve muhabirlerle yenilen yemekler, birlikte gidilen ziyaretler bildik unsurlardandır. Önemli gün ve kutlamalarda tebrik kartları ile başlayan hatır alma ve hediye vermenin kimi zaman uç denilebilecek düzeylere çıktığı da görülmüş ve geçmişte; yine etik anlamda, tartışmalara konu olmuştur.
Muhabir ve haber kaynağı arasındaki “insani” ilişki, patron ya da şirket düzeyinde de kendisini gösterir. Yatırım teşvikleri, sübvansiyonlar, vergi indirimleri, gevşek ya da sıkı mali denetim yöntemlerinin uygulanması ve tazminat davaları bu ilişkinin kimi bildik boyutlarını ortaya koyar.
ARAYIN, SORUN:
Aslında Türkiye’de de hükümetlerin medya ile yakın ilişkiler içinde olduğu ve yayın öncesinde genel yayın yönetmenleri ile görüştüğü bilinmektedir. Bununla birlikte medya içeriklerine yönelik hükümetin her türlü açıklamasını ya da yol göstermesini “sorumlu yayıncılık anlayışı” ile ilişkilendirmek ya da “iyi insani ilişkiler” çerçevesinde yorumlamak, gazetecilik hak ve sorumlulukları anlamında ve de etik anlamda yine tartışmalı bir konudur.
Demek ki başarılı bir medya yönetimi için yalnızca siyasi liderin ve yakın ekibinin değil, tüm birimlerin ortak iletişiminin sağlanması ya da öncelikle tüm ekibin bir bütün olarak yönetilmesi gerekmektedir.
ANKET YAPTIRIN
Kamuoyunun kanaatlerini ve başkanın haberler vasıtasıyla onlarla nasıl bağlantı kuracağını anlamak için kapsamlı bir anket ve araştırma çalışması yapmak”.
O halde bir yandan medya ile iletişim sağlanırken, diğer yandan da düzenli kamuoyu anketleri yapılmaktadır. Bu anketlerle kamuoyunun medyada çıkan içerikler hakkındaki düşüncelerini öğrenmek ve ona göre medya iletişimini şekillendirmek mümkündür. Ayrıca medyaya yönelik sorular sorarak hangi medya kuruluşlarının güvenilir bulunduğunu, hangi gazetecilerin ya da habercilerin daha inanılır görüldüğünü öğrenmek ve onlarla daha yakın iletişim kurmak stratejik bir unsur olarak ifade edilmelidir
Başka bir deyişle siyasilerin medya ile iletişimindeki “ölçü” unsuru, kamuoyu anketlerine dayanarak oluşturulmaya çalışılmaktadır. Verilen mesajın kontrolü anlamında da anketler önemli bir işlev görmektedir. Çünkü her ne kadar medya yönetimiyle istenen mesaj iletilmiş olsa da bu mesajın kamuoyu tarafından nasıl algılandığının ölçülmesi gerekmektedir.
NEYE İNANACAKSINIZ?
Şimdi konumuzu önceki yazımızla bağlayalım ve sona gelelim. Önceki yazıda medyada imaj oluşturmaya yönelik olarak hazırlanacak mesajın hangi unsurları içermesi gerektiği üzerinde durmuştuk. Bu yazıda ise genel olarak bu mesajın medyaya ulaştırılması anlamındaki stratejiyi değerlendirmeye çalıştık. Son olarak ise medyadaki imajın nasıl bir işlev gördüğü üzerinde birkaç söz söyleyelim.
sihirbazlarından biri şöyle demektedir: “Neye inanacaksınız, gerçeklere mi yoksa gözlerinize mi?”
Bu sözün daha bildik bir ifadesi, “görmek inanmaktır” şeklinde özetlenebilir. Sözün anlamı ise şudur: “İnsanlar medyada ne görürlerse ona inanırlar, gösterilen şeyin doğru ya da gerçek olup olmadığının bir önemi yoktur”.
Peki, insanlar doğru ya da gerçek olmayan şeye nasıl inanırlar? Hatta medyada sunulan imajın doğru ya da gerçek olmadığına ilişkin bir takım deliller olmasına rağmen nasıl inanırlar?
“Bir imajın görünüşte ona aykırı delile rağmen yaşamaya devam etmesini sağlayan en az üç durum mevcuttur: Birincisi, itibardan düşmüş bir imaj bir durumun kolayca ele geçen alternatif bir kavranışla yer değiştirmedikçe, insanlara orijinal imajı terk etmek zor gelir.
Sonuç olarak bu yazı dizisi boyunca siyasilerin medya iletişiminde kullandıkları yöntemlerden, bu yöntemlere ilişkin düşünce ve inanışlarından ve yeri geldikçe de medya-siyaset ilişkisi bağlamında ortaya çıkan “kazan-kazan” şeklindeki ilişkinin etik boyutlarından söz etmeye çalıştım. Sanırım siyasetle ilgilenenler kadar, medyayı anlamaya çalışanlar da “ekranın ardındakini görmek” anlamında bu yazı dizisinden faydalanmışlardır. Ancak ben yine de medya okuyucularına şu son sözü söylemeden bu yazıyı noktalamak istemiyorum: “Her gördüğünüze, her duyduğunuza, her okuduğunuza o kadar da inanmayın”.siyasetçilrin seçimi kazanmaları için Basını iyice bilgilendirmelidirler ve basına pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır.